30 Haziran 2009 Salı

29 Haziran 2009 Pazartesi

buk #2



“Beni aradığın geceyi hatırlıyor musun?”
“Hayır.”
“Kapattıktan sonra telefonu çektiği gibi duvardan söktü.”
“Sana aşık herhalde. Ona iyi davran.”
“Sen seni sevenlere iyi davranır mısın?”
“Hayır, davranmam.”
“Neden?”
“Çocuk gibiyim ben, kaldıramıyorum.”

28 Haziran 2009 Pazar

The Curious Case Of Benjamin The Frog


Benjamin de diğer kurbağalar gibi olduğunu sanıyordu, ama yanılmıştı, o farklıydı ve kaderinde daha önce hiç bir kurbağanın gitmediği yerlere gitmek, hiç bir kurbağanın görmediklerini görmek, hiç bir kurbağanın yapmadıklarını yapmak vardı. Destanımızda yalnız bu arkadaşın maceraları vardır...


Benjamin farklıydı, zekiydi, çevikti, ahlaklıydı, elinden her iş geliyordu. Sosyal hayatında başarılı, arkadaşları arasında her zaman gözde bir kurbağaydı. İnsanlar onu seviyordu. Dışarıdan bakıldığında herkesin özeneceği, lüks ve mutluluk içinde bir hayat yaşıyordu. Ama acaba gerçekten de doğru muydu bu? Benjamin gerçekten mutlu muydu?


Aslında Benjamin, yalnızdı. O son derece kırılgan, son derece mutsuzdu. Her sabah uyandığında, karşısına onun gibi akıllı ve yeşil birinin çıkması için yalvarıyordu.


Ama günler birbirini kovalıyor, Benjamin gitgide yalnızlık batağına daha da saplanıyor, çareyi alkolde arıyordu. İçki içtikten sonra yaşadığı kısa süreli mutluluklarla tatmin oluyor, gitgide daha fazla içiyor, yaşadığı hayattan daha da uzaklaşıyordu. Dostlarıyla arası bozulmaya başlamıştı. onlara kötü sözler söylüyor, onları kendini anlamadıkları için suçluyordu. Bu doğruydu da, insanlar onu anlayamazlardı; onların hiç yeşil benekleri olmamıştı ki.Farklı olmanın ne demek olduğunu bilemezlerdi.


Zavallı Benjamin, artık kalbindeki boşluğu içtiği içkilerle doldurabiliyor. kasıklarındaki yangını söndürebilmek için de gençliğini porno sitelerde çürütüyor. O artık ayyaş ve abaza bir kurbağa!


Ah Benjamin ah, ne yapıcaz biz senle?

25 Haziran 2009 Perşembe

buk #1


"Güzelim ben bir dahiyim, ama bunu benden başka bilen yok!"

Türk'ün Süpermarket Poşetiyle İmtihanı


Akşam eve gelirken protein deposu hindi jambon, besleyici çavdar ekmeği,metabolizmamı canlandıracak a,c ve e vitaminli yeşil çay ve diğer sağlıklı öteberileri almak için her girişimde “pahallı mı lan burası carrefourdan?bi dahaki sefere karşılaştırma yapıcam” dediğim ama her seferinde yalan olan Orka markete uğradım. Görüldüğü üzere acayip sağlıklı beslenen 0% yağ oranıyla ortalıkta arzıendam eden son derece fit bir elemanım.(şaka yav dün pizza hutta yediğim 10 dilim pizza yüzünden kendime acı çektiriyorum)
Herşey iyi güzel de, paşa paşa ödemeyi yaptıktan sonra aldıklarımı poşete koymak istiyorum ama ah o poşet! Ah o poşet yok mu! İki eli birbirine sürterken yapılabilecek her türlü hareketi yaptıktan sonra hala en ufak bir açılma ifadesi göstermeden öylece dururken ben acizlikle iki yakanın arasında parmağımın ucunun girebileceği bir açıklık arıyordum. Ve o anda beklenmedik bir şey oldu! Bir an zaman durdu ve önümdeki arkamdaki fit olmalarına rağmen bira ve çerez almakta olan kıl gençlerin bakışları arasında kasadaki bıyıklı amca iki parmağını son derece zarif bir şekilde uzattı ve ellerimde can vermekte olan poşete hayat verdi. Poşetin iki yakası ansızın sihirli bir değnek değmiş gibi açılıverdiler. Yüzümde pis bir tebessüm,dilimde utangaç bir teşekkür kafamın içindeyse zonklayan anuagoduum haykırışları öylece kalakaldım.
Marketten çıkarken akşam bira içip fıstık yerken hatun muhabbeti yapacak olan gençlerin arkamdan sinsi sinsi güldüklerini biliyordum.
Bu nedir yahu? Ne zaman bitecek bu çilemiz?Biliyorum, içinizde benim gibi poşet açmaktan aciz insanlar var. Artık poşetleri açmak için telef olmayalım. Birşeyler yapalım..

Okeye Dördüncü

24 Haziran 2009 Çarşamba

The Grey

"A wizard is never late,nor is he early
He arrives preciasely when he means to"

Acaba büyücülerin hünerleri hakikaten tam da vaktinde gelmeleri midir, yoksa gerçekte geç veya erken diye bir şeyin olmadığının farkında olmaları mıdır?

Geç veya erken,bu hayatta her şey bir diğer şeyin yolunu hazırlar. Başka türlü olsaydı,şimdi başka şeyler konuşuyor olurduk ama başka türlü olmadı ve şimdi buradayız. İkinci bir alternatif yok.

There And Back Again!


"Eğer aklım başıma iki sene evvel gelseydi şu anda kendimden iki sene önde olurdum. Eğer aklım başıma geldiğinden itibaren iki kat hızlı çabalasaydım şu anda kendimden iki kat önde olurdum. Peki tam burada asıl soru şu: "Aklım başıma geldi mi?"
Bilmiyorum, bilemiyorum, her sene bir önceki seneye bakıyorum da ne kadar yol gitmişim diyorum. Üstelik onca yolu somut hiç bir şey yapmadan sadece oturup, düşünerek gitmiş olmak da çok düşündürücü geliyor bana ve bunun üzerine biraz daha oturup düşünüyorum.Böylece biraz daha ilerliyorum. Belki de bir arpa boyu yol anca katettim. Aslında sanırım en iyisi hiç arkaya bakmamak; takmamalı insan peşinden sürüklenen zamanı, önünde yoğrulan zamana bırakmalı kendini.
Ama aynaya bakıyorum da, bir 20 sene daha çıkarır mıyım acaba diyorum, sonra da üç-beş senenin hesabını yapıyorum.
"