28 Şubat 2013 Perşembe

gecenin sonuna doğru


Bir geminin kamarasında, deniz seviyesinin metrelerce altında, baltık denizinin ortalarında sallana sallana ilerlerken Amerika'ya yolculuk eden Bardamu gibi hissediyorum. Hiç bir zaman retro düşkünü birisi olmadım ama 1980 öncesinin hem kıskandığım, hem de üzüldüğüm özelliklerinden birisi iletişim alanındaki büyük eksiklikler.

Baltık Denizinin neresinde olduğunu bilmediğim (GPS çalışmıyor) bir noktasında; seni, onu ve diğerlerini düşünerek şarabımı içiyorum. Şu anda internetim olsaydı sosyal ağlardaki profiline girer hayatının nasıl gittiğine bakardım. O popçu tipli çocukla mutlu olduğunu bilmek yeterli olurdu bana. Kendimin veremeyeceği şeyleri başkasında bulman hiç bir zaman problem olmadı benim için, sadece üzdü.

Bir şişe şarabım bitmek üzere, henüz yeterince sarhoş değilim. Şarabım bittiğinde belki seni arıyor olurdum eğer telefonum bu derinlikte çekseydi. Sana seni sevdiğimi söyleyemezdim, çünkü bu bir yalan değil belki ama, dilimizde geçerli anlamları karşılayamayan bir cümle olurdu. Hala seviyorum elbette seni, ama kendimce.

Elim kolum bağlanmış, kendimi insanlardan soyutlamış otururken, birkaç gün içinde bu cümleleri belki senin okuyacağını düşünerek mutlu oluyorum. Oysa Bardamu kelimelerini kağıda döktüğünde bana kalırsa asıl sahiplerine hiç bir zaman ulaşmayacağını biliyordu. Günümüzü o eski, gösterişli aşklardan ayıran da bu işte. Mesafeleri o kadar kısalttık ki, yakınlaşmak için harcadığımız emek, bizleri aslında fizikselden öte zihinsel ve duygusal olarak bir adım bile ileriye götürmüyor. Her şey oluyor, yaşanıyor ve bitiyor.

Birkaç gün içinde belki de bu satırları son teknoloji elmanın ekranında okuyacaksın. Bu yaptığım ne büyük bir iki yüzlülük. Sana bu satırlardaki duyguları aktarabileceğim bir dünya zamanım vardı ve ben, sana, ikimizin de hala nefes aldığı en uzak olduğum anda bunları kağıda dökmeyi tercih ediyorum. Ama işte dediğim gibi, bu iki yüzlülük aslında benliğimizin içten içe o mesafeleri aşmak istemesinde yatıyor. Espresso aşklar yaşıyoruz, sert, tek içimlik, bitiveren. Espressonun kahveler içindeki özel konumunu sorgulayacak değilim, haşa, fakat insan olarak kahvelerden bir farkımız olduğunu düşünmek istiyorum.

Neyseki insanoğlunun elinde hala gizli silahlar var. Trenler ve gemiler ağır ağır hedefine ulaşırken, insanlıktan ümidimizi kesecek değiliz. Hala sevgililer birbirlerine kavuşmak için gün sayarken, hiçbir şey bitmiş sayılmaz. Henüz ışınlanmayı keşfedemediysek eğer, zamanımız var demektir.

Varsın selam olsun hedefine ağır ağır gidenlere, selam olsun tüm mesafelere.


26.Ocak.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder