tag:blogger.com,1999:blog-67620931081740219602024-03-05T20:36:23.828+03:00there is no turning back"Hemen o koca maymun kıçını kaldır ve bowling oyna!"LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.comBlogger99125tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-42919882025065378432014-04-19T00:01:00.001+03:002014-04-19T00:01:31.503+03:006 more weeks of winter- I could never love someone like you because you'll never love anyone but yourself.<br />
- That's not true! i don't even like myself.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvrNT4sLmhT6fLlHIcfSZSv9nf4ayB8dhcueRmHxe5E-tbGeoTmWhso4f6LdNEo2vufeAjj2KVvs1qGGYE5BKdwzYY8DUhlmmyLWkPPxn61hgAyeiVfLAZu4SoDBgi8LnvJpm7dXUyLio/s1600/559.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvrNT4sLmhT6fLlHIcfSZSv9nf4ayB8dhcueRmHxe5E-tbGeoTmWhso4f6LdNEo2vufeAjj2KVvs1qGGYE5BKdwzYY8DUhlmmyLWkPPxn61hgAyeiVfLAZu4SoDBgi8LnvJpm7dXUyLio/s1600/559.JPG" height="215" width="400" /></a></div>
<br />
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-18451767680811242072014-02-07T19:05:00.000+02:002014-02-07T19:05:53.950+02:00Teleferik<br />
...Bilmiyorum karşıda ne yapabilirdik? Hiç karşı tarafa geçmedik ki, cevabını asla öğrenemeyeceğiz.<br />
Sıkıcı bir ders muhabbeti yapabilirdik ya da madem kurguluyoruz, "merhaba ben şu çocuk" derdim, sen de "sus, biliyorum" derdin. Sonra susardık.<br />
Karşı taraftaysa mutlaka bir huzursuzluk olurdu. Tanışıklıkları henüz başlamış iki insanın yol ayrımına geldiklerindeki vedası huzursuzca olmaz olur mu hiç? "Memnun oldum?", "Görüşürüz?", "Hoşçakal?"...ya da?...LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-63666465289871620472014-01-25T23:26:00.000+02:002014-01-25T23:31:15.420+02:002014<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ7ah0EVX3CoJkDe2puYJEovKLEF5zV0Xbxjhxg0Rjvx0fXlIZuELpzLnlnB2xyLYzmYL1k1feVw1ua8axAzZn-oznlz7I7xau8tLR5NL04xlD_kuEyN9BcQBQB8-qw0vfXVpUbypxeJE/s1600/prophecy.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJ7ah0EVX3CoJkDe2puYJEovKLEF5zV0Xbxjhxg0Rjvx0fXlIZuELpzLnlnB2xyLYzmYL1k1feVw1ua8axAzZn-oznlz7I7xau8tLR5NL04xlD_kuEyN9BcQBQB8-qw0vfXVpUbypxeJE/s1600/prophecy.JPG" height="214" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
2013 biteli neredeyse 1 ay oluyor ve kafamda geçen yılın değerlendirmesiyle birlikte yeni yıldan onlarca beklentim dalgalı bir denizde yüzüyor. Kimileri çoktan boğuldu, kimileri kurtarılmayı bekliyor hala. Tüm bu değerli fikirleri kaybetmemenin tek yöntemi ise yazmak.<br />
2014'e iyi başlamadım. Hayatımın gidişatında bir problem yok ama, karman çorman bir şekilde ilerliyorum. İşleri düzene koymaya çalışırken, yapacağım en doğru şey bir 2014 beklentileri planlaması yapmak, hani şu gavurların new year resoulitions dediklerinden. Bunun için çok geç kaldım ama 2015'e çok var, daha fazla vakit kaybetmemeliyim.<br />
Hedeflerimi oldukça minimal, gerçekçi ve mümkün oldukça nicel olarak belirlemeye çalıştım. Böylece yılın herhangi bir noktasında durup baktığımda nerede olduğumu görebilecek, kendimi motive edebileceğim.<br />
<br />
<b>1.Yüksek lisans diplomasını almak:</b><br />
Açık konuşmak gerekirse kendime koyduğum hedefler içinde gözümü en çok korkutanı bu. 2011 yılından beri, aceleyle yüksek lisansa başladığıma hep pişman oldum. Ancak olan oldu ve bu kadar emek vermişken bu diplomayı almak benim için önemli. Kariyerime elbet bir noktada faydası dokunacak biliyorum, en kötü ihtimalle yüksek şehir plancısıyım diye orda burda gezerim.<br />
2014 yılı bitene kadar mezun olmam için 2 yarıyıl, en az 3 tane ders ve 1 adet yüksek lisans tezi var. Özellikle herhangi bir önhazırlık yapmadığım, konusunu bile belirlemediğim tezi bir sene içinde bitirmek kolay olmayacak. Bu şubatta çalışmalara başlarsam ağustos sonuna kadar çok ciddi bir ilerleme kaydedip önümü görmem gerekiyor, aksi takdirde işler karışacaktır. Bu da beni ikinci hedefime götürüyor.<br />
<b>2. Alanımla ilgili daha fazla okuma yapmak:</b><br />
Öğrenciliğim boyunca en çok eksikliğini hissettiğim şey bu oldu. Kötü bir öğrenci değildim, ancak altyapımı yeterince sağlam tutamadım. Şimdi böyle bir lüksüm yok, yüksek lisansımı tamamlamak istiyorsam mümkün olduğunca fazla akademik okuma yapmalıyım. Bunun ideal sayısı nedir onu da bilmiyorum ama, kendimi biraz zorlayacak, ama gerçekçilikten de uzak olmayan bir hedef koyacağım. 1 yıl içinde alanımla uzaktan yakından alakası olan 10 adet kitap ve 60 makale okumayı hedefliyorum. Eğer tezimi bitireceksem muhtemelen bundan daha iyisini yapmam gerekecektir ama şimdilik tanıdığım manadaki Uğur için gerçekçi bir hedef olarak böyle kalsın.<br />
<b>3. Daha iyi bir iş bulmak:</b><br />
2013 yılı bitmeden çalışmaya başladığıma gerçekten çok seviniyorum. Çalışmak özgüvenimin yerine gelmesine, iş tecrübesi yaşamama ve henüz bir kaç ay olmasına rağmen seyahate çıkabileceğim, işsiz kaldığımda bir süre idare edebileceğim bir birikim yapmama sebep oldu. Ancak şu anda yaptığım iş ve bulunduğum konum beni kariyer açısında tatmin etmekten çok uzak. Yıl sona erdiğinde hala aynı koltukta oturuyor olmamalıyım. 2014 yılı içinde bir noktada, daha iyi bir maaş, daha yüksek pozisyon veya daha potansiyelli bir iş için mevcut yerimden ayrılmak istiyorum. İşsiz kalmak dahi kabulümdür, yaşım genç, bir yere saplanıp yerimde saymamalıyım.<br />
<b>4. Sertifika almak:</b><br />
CV'mde eksik olan şeylerin başında sertifikalar geliyor. Çok gerekli olduklarını düşünmüyorum, ama bu bir miktar para ve zaman harcayamayacağım anlamına gelmiyor. 2014 içerisinde 3 farklı sertifika edinmeyi hedefliyorum. İçerikleriyle ilgili herhangi bir zorlama yok, maksat kişisel gelişim.<br />
<b>5. Seyahat Etmek:</b><br />
2013 içerisinde iki tane önemli olgu gerçekleşti. Bir tanesi önceden de belirttiğim gibi çalışmaya başlamaktı, bir diğeri de erasmus tecrübesi yaşamak oldu. Yurtdışı deneyimi hep içimde kalan bir şeydi, daha önceden de çıkmıştım Türkiye dışına ama orada yaşamak başka bir olgunluk oldu. Şu anda vizem olsaydı, herhangi bir Avrupa şehrine gitmek Antalya'ya gitmekten daha kolay olurdu benim için.<br />
2014 yılının yoğun bir yıl olmasını bekliyorum fakat bu süreçte maddi olarak da beni zorlamayacak tek seferlik bir yurtdışı seyahati hedeflerim arasında.<br />
<b>6. Askerlik mevzusunu netleştirmek:</b><br />
Şu an dört gözle bedelli çıkmasını bekliyorum ama her ihtimale açık bir konu askerlik. Bedelli çıksa dahi beni kapsamayabilir, kapsasa bile maddi külfeti çok olabilir, maddi külfeti çok olmasa bile tercih etmeyebilirim. 2014 içinde askere gitmek doğrudan hedeflediğim bir şey değil ancak askerliği ne zaman yapacağım konusunu netleştirmek istiyorum. Yakın zamanda aradan çıkması lazım ki yolumuzu bulalım. Daha fazla ağırlık yapmasın.<br />
<b>7. Kilo vermek:</b><br />
2014'den kariyer ve mental olarak beklentilerim yoğunlukta. Bazı şeyleri ikinci plana atıyorum bilerek ve isteyerek, ama bu demek değil ki fiziksel hedefler koymayacağım. Nasıl ve ne şartlarda olacak bilmiyorum, kendimi kısıtlamak da istemiyorum ama hedefim 2014 yılını 90 kilo ile bitirmek. Bu da yaklaşık olarak 10 kilo demek. Çok zor değil ama zor be hacı. o ekmeği keseceksin bir kere. (Takipçisi olmayan blog yazmanın güzel tarafı da bu, 100 kilo olduğunu büyük harflerle dahi yazabilirsin, bknz: YÜZ KİLO≈BEN)<br />
<b>Bonus:</b><br />
Sürekli bir şeyler anlatan insanlardan uzak dur, mümkünse dinleme. Dinliyormuş gibi yap ama kafa sallama, kafa sallayınca ikna olmuş gibi gözükürsün. Bir fikrin yokmuş gibi dur öylece, konuşup konuşup gitsinler. Eğer mühim ya da başını derde sokacak birisi değilse zaten siktiri bas. Herkesin her konuda en az birkaç tane fikri var. Salla. Kendi işime baktığım bir yıl olsun 2014.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxv650JBEY3I8AH2BnO-ntw1v87N3_cdhLfJ9CtZv_bber7rgnfRSuUGZrkEoNe4BFyzkqp9Kt7Ojot1n4FNMl0YJabDa2Ztn5XzpgFGoH9AUj_gDmiTUO4tPd2C4P1Piq0zfkb8-nl8Y/s1600/final.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxv650JBEY3I8AH2BnO-ntw1v87N3_cdhLfJ9CtZv_bber7rgnfRSuUGZrkEoNe4BFyzkqp9Kt7Ojot1n4FNMl0YJabDa2Ztn5XzpgFGoH9AUj_gDmiTUO4tPd2C4P1Piq0zfkb8-nl8Y/s1600/final.jpg" height="320" width="400" /></a></div>
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-88586043971876521382013-02-28T01:20:00.000+02:002013-02-28T01:20:12.554+02:00gecenin sonuna doğru<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyPA7bUtMMlWRqCfBP2bKL9rcHfGas4BjzC_IHIG6QOPPAc-v5lb6-P5qfx9nju8cMuIfwewFIHp7wqUVdp5CcpkAtNY5TJOgAVM2VpFu9xdTl7uRb5DChhaZR8_ibQCZBB6WFdt490FE/s1600/IMG_0352.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyPA7bUtMMlWRqCfBP2bKL9rcHfGas4BjzC_IHIG6QOPPAc-v5lb6-P5qfx9nju8cMuIfwewFIHp7wqUVdp5CcpkAtNY5TJOgAVM2VpFu9xdTl7uRb5DChhaZR8_ibQCZBB6WFdt490FE/s400/IMG_0352.JPG" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
</div>
Bir geminin kamarasında, deniz seviyesinin metrelerce altında, baltık denizinin ortalarında sallana sallana ilerlerken Amerika'ya yolculuk eden Bardamu gibi hissediyorum. Hiç bir zaman retro düşkünü birisi olmadım ama 1980 öncesinin hem kıskandığım, hem de üzüldüğüm özelliklerinden birisi iletişim alanındaki büyük eksiklikler.<br />
<br />
Baltık Denizinin neresinde olduğunu bilmediğim (GPS çalışmıyor) bir noktasında; seni, onu ve diğerlerini düşünerek şarabımı içiyorum. Şu anda internetim olsaydı sosyal ağlardaki profiline girer hayatının nasıl gittiğine bakardım. O popçu tipli çocukla mutlu olduğunu bilmek yeterli olurdu bana. Kendimin veremeyeceği şeyleri başkasında bulman hiç bir zaman problem olmadı benim için, sadece üzdü.<br />
<br />
Bir şişe şarabım bitmek üzere, henüz yeterince sarhoş değilim. Şarabım bittiğinde belki seni arıyor olurdum eğer telefonum bu derinlikte çekseydi. Sana seni sevdiğimi söyleyemezdim, çünkü bu bir yalan değil belki ama, dilimizde geçerli anlamları karşılayamayan bir cümle olurdu. Hala seviyorum elbette seni, ama kendimce.<br />
<br />
Elim kolum bağlanmış, kendimi insanlardan soyutlamış otururken, birkaç gün içinde bu cümleleri belki senin okuyacağını düşünerek mutlu oluyorum. Oysa Bardamu kelimelerini kağıda döktüğünde bana kalırsa asıl sahiplerine hiç bir zaman ulaşmayacağını biliyordu. Günümüzü o eski, gösterişli aşklardan ayıran da bu işte. Mesafeleri o kadar kısalttık ki, yakınlaşmak için harcadığımız emek, bizleri aslında fizikselden öte zihinsel ve duygusal olarak bir adım bile ileriye götürmüyor. Her şey oluyor, yaşanıyor ve bitiyor.<br />
<br />
Birkaç gün içinde belki de bu satırları son teknoloji elmanın ekranında okuyacaksın. Bu yaptığım ne büyük bir iki yüzlülük. Sana bu satırlardaki duyguları aktarabileceğim bir dünya zamanım vardı ve ben, sana, ikimizin de hala nefes aldığı en uzak olduğum anda bunları kağıda dökmeyi tercih ediyorum. Ama işte dediğim gibi, bu iki yüzlülük aslında benliğimizin içten içe o mesafeleri aşmak istemesinde yatıyor. Espresso aşklar yaşıyoruz, sert, tek içimlik, bitiveren. Espressonun kahveler içindeki özel konumunu sorgulayacak değilim, haşa, fakat insan olarak kahvelerden bir farkımız olduğunu düşünmek istiyorum.<br />
<br />
Neyseki insanoğlunun elinde hala gizli silahlar var. Trenler ve gemiler ağır ağır hedefine ulaşırken, insanlıktan ümidimizi kesecek değiliz. Hala sevgililer birbirlerine kavuşmak için gün sayarken, hiçbir şey bitmiş sayılmaz. Henüz ışınlanmayı keşfedemediysek eğer, zamanımız var demektir.<br />
<br />
Varsın selam olsun hedefine ağır ağır gidenlere, selam olsun tüm mesafelere.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
26.Ocak.2013</div>
LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-91427691535070260712013-02-09T01:43:00.001+02:002013-02-09T01:43:24.573+02:00bir garip mahlukatmedeni ve birbirini tanımayan insanlar olarak,<br />
yüzümü boynuna yaslayamayacağım için,<br />
keşki, vahşi bir hayvan olsaydım dedim.<br />
aramızdaki mesafeye bakmadan kokunu alabilirdim<br />
ve pençelerimle<br />
seni bana diz çöktürdüğümde, hiç düşünmezdim<br />
kıçımdan şişlenebileceğimi.<br />
<br />
otuz beş santim arkanda<br />
sana bu satırları yazarken,<br />
dünyanın en alçak hayvanı gibiyim<br />
akbabalardan ve hatta sırtlanlardan<br />
daha sırtlan,<br />
ve bir tavşan kadar cesaretim yok.<br />
<br />
<br />
8 Şubat 2013 / otobüs<br />
<br />
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-51989118029487834422013-01-11T11:22:00.002+02:002013-01-11T11:22:38.413+02:0026<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLjh01KqUXCpMiRUt3B3VeKm62JFG8pVdVWwLY7Yd8icKaBZC4FJz_-cf0PAuwmgk1kYdK09qjpj4jR_Z0cbRLsAV9vqZ0jYGkOronJUcabEIM3we9ZnRUREKIGelkURbCXWG6v6wcoqY/s1600/forma_yazi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLjh01KqUXCpMiRUt3B3VeKm62JFG8pVdVWwLY7Yd8icKaBZC4FJz_-cf0PAuwmgk1kYdK09qjpj4jR_Z0cbRLsAV9vqZ0jYGkOronJUcabEIM3we9ZnRUREKIGelkURbCXWG6v6wcoqY/s1600/forma_yazi.jpg" /></a></div>
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-69721627487608595322012-10-10T13:38:00.000+03:002012-10-10T13:38:39.590+03:00TasfiyeYıllar önce bir hayalim vardı, sevdiğim kadınla arka fonda "Each to Each" ,"I was in Love with You", "Front Street" çalarken sevişecektim. Mark Lanegan'ın büyüleyici sesiyle birbirimizin bedenlerinde kaybolacaktık. Hafif hüzünlü, hatta ağlarcasına bir sevişme. Ne de olsa onsuz zamanlarımda "The Gutter Twins" vardı yanımda. Yalnız, ergen ve alkollüyken sevdiğim kadın beni terketmişken Lanegan ve Greg Dulli abiler üzülme (bazen de üzül itoğluit) diyorlardı. Ben de gaza geliyordum, bir gün diyordum, elbet bir gün tekrar buluşacağız...<br />
<br />
Zamanla bu bir hayal olarak kaldı, ama güzel hayallerden biri olarak. Bir gün ünlü olmak, futbolcu olmak, zengin olmak hayalleri gibi aynı. Beklentisizce hayal kurdum, mutlu oldum.<br />
<br />
Sonra bir gün, her şey bitti derken hayalim gerçek olmak üzereydi. Şaka gibiydi ama sevdiğim kadınla seneler sonra tekrar buluşmuştuk ve sevişiyorduk. Basbaya sevişiyorduk işte fakat Mark abi orada değildi. O güne değin orada olmasını planlamıştım hep ama değildi çünkü ben istemedim. İçimde hayalime karşı barındırdığım her şeyin o zaman birer yanılsama olduğunu farkettim. "Sevdiğim kadın" da sevdiğim kadın değildi anlaşılan.<br />
<br />
Bu sene çok iyi bir sene oldu çünkü baya kötü bir seneydi. Çok şey kaybettim, asla geri gelmeyecek şeyler de kaybettim. Fakat hepsi birer tecrübe oldu benim için. Güvenmek, yanında olmak, sevmek, sahip olmak ve olunmakla ilgili düşüncelerim değişti. Ailenin önemini gördüm. Takıntılarımın farkına varmaya başladım. İdeal olanın ne kadar uzakta olduğunu ve kafamın içindekilerin her zaman gerçeklerden daha tatlı olduğunu öğrendim. Pozitif olmak kadar olmamanın da gerekliliğini anladım. Fazla bir adam olmaktansa yüklerimden kurtulmanın, hafiflemenin önemini kavradım. Hayatı minimal yaşamanın, sahip olduklarının, değer verdiklerinin hatta hayallerinin bile minimal olması gerekliliğini farkettim. En önemlisi de ölümlü dünya gerçeği yüzüme çok sert çarptı.<br />
<br />
Ben hala hayaller kuruyorum, çok sıkı arkadaşlıklara, ilişkilere, sevgililere, güvenilir insanlara dair, günün birinde Lanegan abinin sesi eşliğinde sevişmeye dair. Lakin artık sevdiğim kadınla mı olur, orasını düşünmüyorum.<br />
<br />
Sevdiğin kişiler isteseler de, istemeseler de bir gün orada olmayacaklar. Yalnızsın.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk4uu3rW6W5X7noWr2UTeepS6RVRhfeUnW2-Xfp2bq5Zwf_jqm4C-UBrmYUEOKCuFLZaIrB42vjt4ex7YnxRHchUg7oJe7kF0-qgeasEj5Ug7zNQqfMUIy7X1vIz4m7m-rOlmVgVAtWEY/s1600/blue-mountain_road_snow-field_man-dog_01c.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="175" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk4uu3rW6W5X7noWr2UTeepS6RVRhfeUnW2-Xfp2bq5Zwf_jqm4C-UBrmYUEOKCuFLZaIrB42vjt4ex7YnxRHchUg7oJe7kF0-qgeasEj5Ug7zNQqfMUIy7X1vIz4m7m-rOlmVgVAtWEY/s320/blue-mountain_road_snow-field_man-dog_01c.jpg" width="320" /></a></div>
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-21274166482578087252012-08-01T00:28:00.002+03:002012-08-01T00:30:45.563+03:00korku filmlerinin en büyük klişesi birilerinin ölmesidirAmerican Horror Story izlemeye başladım ve korku sever bir insan olarak acıkmışım onu farkettim. Dizi amerikan sinemasının klişeleriyle dolu aslında ama bir taraftan da tüm bunları öyle ciddi,öyle güzel işliyor ki şikayet etmiyor insan. Klasik korkudan hoşlanan birisi olarak 2000 sonrasının vahşet-iğrençlik-psikopat katil üçlemesinin dışında bir iş çıkarttıkları için bu diziden çok keyif alıyorum.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHBGdy3drdnoz-wsCkFCRNrn5JIBI1TAbQzl5ZFoMlERyE-1vao9vlIkAI-iUyKN00d_-esnQyEzIXy9XhXhqM0Ey1UA3FZIHsZg9YGfEM3R79VbZboniV0YleoEIXRffAImfXCt061Q4/s1600/Ecran_Titre_d'American_Horror_Story.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHBGdy3drdnoz-wsCkFCRNrn5JIBI1TAbQzl5ZFoMlERyE-1vao9vlIkAI-iUyKN00d_-esnQyEzIXy9XhXhqM0Ey1UA3FZIHsZg9YGfEM3R79VbZboniV0YleoEIXRffAImfXCt061Q4/s320/Ecran_Titre_d'American_Horror_Story.png" width="320" /></a></div>
Dizinin en ama en çok sevdiğim şeyi ise jenerik kısmı. Genelde bu tarz rahatsız edici görüntüleri izlemekten hoşlanmam; fakat o muhteşem müzik başlayıp da gerilimi damardan vermiyor mu, kim olduğu meçhul ürkütücü fotoğraflar, garip eşyalar, karanlık görüntüler hele bir de siyah arka plana süper bir yazı fontu tercihi ile ara ara giren oyuncu isimleriyle daha bölüm başlamadan kalp atışlarını hızlandırıyor zaten. İnanılmaz başarılı. Jeneriği izlerken mazoşist tarafım zevkten geberiyor. Küçükken sokakta top oynarken bazen topumuz bizim apartmanın bodrum katındaki garaja kaçardı. O topu oradan almaya gitmek demek ilkokul çocukları için ölüm gibi bir şeydi. 300-400 m2 büyüklüğünde kocaman, rutubetli, tozlu ve eski eşyalarla dolu kullanılmayan bir mekandı. Işık olmasına ışık vardı ama o sarımtrak ışıklar yandığı zaman mekan güvenli olmaktan çok, uğursuz bir yere dönüşürdü. Işığı açtığım zaman uzak köşedeki duvarda bir silüetin belirmesini beklerdim. Oraya her gitmek zorunda kalışımda ödüm bokuma karışmasına rağmen pis bir keyif de alırdım. Bazen diğer çocuklara artistlik yapar tek başıma giderdim. Bodruma inince, o karanlıkla yüzleşince, korkuna meydan okuyunca hayat çok güzelleşirdi. Karanlığa arkamı dönmekten korkardım ama, hızla uzaklaşırdım, sokak gözüme biraz daha güzel gözükürdü fakat bir sonra gittiğimde daha uzun süre duracağımın hayalini de kurardım bir yandan. İşte American Horror Story genel olarak fazla tırstırmasa da, özellikle jeneriğiyle bana o hisleri yeniden yaşattı. Birşeyler olacak işte, korkacaksın, izleme derken bir tarafım, diğeri otur oturduğun yerde diye meydan okuyor.<br />
Korku hikayelerini izlerken hep aynı şeyler gelir aklıma. Dayanılmaz klişelerden biridir, korku filmindeki karakterler problemli, tutunamayan, kalın kafalı, güvenilmez veya beceriksiz kişilerdir. İşler kızıştığında psikolojik olarak darmadağınık olurlar fakat en sonunda biri (ya da 2-3 kişi kalır zaten) aklını başına toplar, ipleri eline alır ve kötü canavarları alt eder. Peki ya alternatif bir evrende başka hikayelerden sevdiğimiz güvendiğimiz karakterler korku hikayelerine konuk olsalar ne olurdu? Mesela James Bond perili bir evde mahsur kalsa? Don Draper zombilerden kaçarken, Don Corleone vampir avcısı olsa mesela nasıl olurdu? Ekranda karizması ve iş bitiriciliğiyle hayran olduğumuz gerçek (olağanüstü güçleri olmayan) kahramanlar hayatta kalabilir miydi acaba? Bence güzel alternatifler çıkabilirdi.<br />
Bir ordan bir burdan çok dağınık bir yazı oldu farkındayım ama bende dağınık bir ruh halindeyim bu sıralar o yüzden şaşırtıcı değil. Son olarak kafamdaki bir başka düşünceyi daha dillendirmek istiyorum. İşte bir tespit yapıyorum ki; bence korku filmlerinin en büyük klişesi birilerinin ölmek zorunda olması.(bknz başlık) Belki ilk başta kulağa saçma gelebilir ama şöyle bir düşünüldüğünde bu kuralı biraz olsun esneten filmlerin diğerlerinden ayrıldığını görebilmek mümkün.LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-74855585039519327752012-07-19T12:54:00.001+03:002012-07-19T12:54:58.983+03:00seriously, what else you got?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7Mv_1Z_gbUrqck2y5voCqB2Svvk4kszCwJqcL7MiMwiC32cnmnySFX9QZBEO50H9puYPjjcorXKFLPgAZvwBF_X3xfXhl_Ofo0MNAndKH-NRBNwygvJn8k8huEu8HdOwQF4mR9F_jF-U/s1600/19702_500sq.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7Mv_1Z_gbUrqck2y5voCqB2Svvk4kszCwJqcL7MiMwiC32cnmnySFX9QZBEO50H9puYPjjcorXKFLPgAZvwBF_X3xfXhl_Ofo0MNAndKH-NRBNwygvJn8k8huEu8HdOwQF4mR9F_jF-U/s320/19702_500sq.jpg" width="320" /></a></div>
Kalabalık bir ortamda çok güzel bir kız gördünüz ve tanışmak istiyorsunuz. Neden tereddüt ediyorsunuz bayım, en kötü ne olabilir ki? Reddedilir misiniz? Sizi aşağılar diye mi korkuyorsunuz?<br />
Pekala ne olabileceğini söyleyeyim; hayatınızda ilk defa tüm cesaretinizi toplamayı başarıp da onun yanına gittiğinizde, kız hayatınızda gördüğünüz en güzel gülümseme ile oracıkta sizin başınızı döndürebilir, gece boyunca onu kollarınıza alır ve beraber dans edeceğiniz hayatınızın en güzel gecelerinden birini geçirebilir, gece sonunda apar topar yanınızdan ayrılırken yanağınıza unutamayacağınız bir öpücük kondurabilir ve siz ertesi haftayı onun gülümsemesini, dokunuşunu size hissettirdiklerini hatırlayarak, hayatınızda yepyeni bir başlangıç yapmak istediğinize karar verirken, ona ulaşmak için tanıdığınız herkesle konuşur; okuluna, işyerine gidersiniz ve en sonunda ondan haber alabildiğinizdeyse, siz geceleri onu düşlemekten gözünüze uyku girmezken onun kaşla göz arasında şık bir bahçede kır düğünüyle evlendiğini öğrenebilir, bir köşeye kullanılıp atılmış, dünyanın en değersiz insanı olduğunuz hissiyle boğuşmak için kendinizi votka ve viskinin kabarttığı kendi kusmuğunuzda boğmaya çalışırken bulabilir ve o berbat kusmuk kokusu odanızdan iki gün boyunca, yaşadığınız dram ise pek uzun bir süre daha aklınızdan çıkmayacak olabilir.LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-6195682598910762002012-03-07T21:45:00.005+02:002012-03-07T22:25:48.537+02:00yaşam, gerçek erkeklerin gerçek metresi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwFq55Wzfi3PUeNQh-rccuRfEA1DDJbrt1B2k8PhGpSB8-GC-UYdNIU8rjHya4d81Qk1BxW_FEk6rzxXkxQX6oWYzY6CrEN6bp5bSdqt2i4J3uN80tjjXotG1A5M1GO59YEgY4586Yvr8/s1600/jacques+tardi+gecenin+sonuna+yolculuk+1.jpg" style="font-style: normal; "><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 350px; height: 354px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwFq55Wzfi3PUeNQh-rccuRfEA1DDJbrt1B2k8PhGpSB8-GC-UYdNIU8rjHya4d81Qk1BxW_FEk6rzxXkxQX6oWYzY6CrEN6bp5bSdqt2i4J3uN80tjjXotG1A5M1GO59YEgY4586Yvr8/s400/jacques+tardi+gecenin+sonuna+yolculuk+1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5717248513208830258" /></a><div style="font-style: normal; "><br /></div><i>"Tren istasyona girdi. O makineyi gördüğümde atılmakta olduğum maceradan o kadar da emin değildim artık. Molly'yi içimde kalan tüm cesareti toplayarak öptüm. Üzgündüm, gerçek bir üzüntü, kırk yılda bir, herkes adına, benim adıma, onun adına, tüm insanlar adına.</i><div><i><br /></i><div><i>Yaşam boyunca aradığımız şey belki de budur, yalnızca bu, olabildiğince büyük bir üzüntü, ölmeden önce kendimiz olabilmek için.</i></div><div><i><br /></i></div><div><i>Bu ayrılıştan bu yana yıllar geçti, nice yıllar... Detroit'a sık sık mektup yazdım, başka yerlere de, aklımda kalan tüm adreslere, bir de onu, yani Molly'yi tanıyan, izleyen birinin çıkabileceği her yere. Asla yanıt alamadım.</i></div><div><i><br /></i></div><div><i>Artık umumhane kapanmış. Tek öğrenebildiğim şey bu oldu. O iyi, hayran olunası Molly, eğer hala yazdıklarımı okuyabiliyorsa, bilmediğim bir yerlerde, şunu bilmesini isterim ki ben onun için hiç değişmedim, onu hala seviyorum ve hep seveceğim, kendime özgü biçimde, istediği zaman da buraya gelip ekmeğimi ve kaçamak kaderimi paylaşabilir. Eğer artık güzelliğini yitirmişse de, eh, ne yapalım! İdare ederiz! İçimde ondan kalan o kadar çok güzellik sakladım ki, o kadar canlı, o kadar sıcak, ikimize yetecek kadar var hem de en az yirmi yıllığına, yani iş bitinceye kadar.</i></div><div><i><br /></i></div><div><i>Hoş, ondan ayrılmak için bir miktar çılgınlık gerekiyordu hem de pis ve soğuk cinsinden. Her şeye rağmen, ruhumu bugüne kadar korumasını bildim ve Amerika'da geçirdiğim o birkaç ay boyunca Molly bana o kadar iyilik ve düş bahşetti ki, eğer ölüm, hemen yarın, gelip beni alacaksa, eminim, asla diğerleri kadar soğuk, çirkin, hantal olmayacağım."</i></div><div style="font-style: normal; "><br /></div><div style="font-style: normal; ">L.F.Celine, Gecenin Sonuna Yolculuk</div></div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-65037711834597188262011-12-09T21:51:00.004+02:002011-12-09T22:30:17.291+02:00ara-lık<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgntr5ei8MnK4vQTnyI1tNIwgUGXZ2vGZhqSLov5Ydif2ufN8cSKQE5AuCcm-Z82paF0ftZLkH1JCrfDzbMhi1fcDbgq5-CrCEhQMinEhKvEr1Ug6qq3D7vxMab3GzSuS_79fKgIrBiRtU/s1600/the_tower_by_the_lake_by_miridi-d37c4y9.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 267px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgntr5ei8MnK4vQTnyI1tNIwgUGXZ2vGZhqSLov5Ydif2ufN8cSKQE5AuCcm-Z82paF0ftZLkH1JCrfDzbMhi1fcDbgq5-CrCEhQMinEhKvEr1Ug6qq3D7vxMab3GzSuS_79fKgIrBiRtU/s400/the_tower_by_the_lake_by_miridi-d37c4y9.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5684227038466602290" /></a><br /><div>Fatih Ekspresi, örtülü kuşetli. Tren saatler gece yarısına yaklaşırken yola çıkar, vagonlarda berbat bir mekanik koku. Rayların üzerinde alışması imkansız bir gürültü. Tüm yolcuların yüzlerinde, geceyi beraber geçirmek zorunda kalan yabancı insanlara has bir endişe. Herkesin derdi bir an evvel yolu bitirmek. Hızlı tren değil ki, bütün bir gece gidecek yolu, hayal kurmaya yetecek pek çok zamanı var. Hayat gibi, aheste gider, ama bitti mi de nasıl geçti anlamaz insan.</div><div><br /></div><div>Ufak poşetlerde dağıtılan yolluk pikeyi üzerime çeker, rahatsız bir uykuya dalarım, Ankara güneşi uyandırıp da vardığımızı haber verene değin. İstasyonun meydanına çıkar, derin bir nefes alır, yabancı havayı ciğerlerime çekerim. Gezginin tacını giydiği andır o.</div><div><br /></div><div>Kızılaya doğru yollanır, vızır vızır akan trafiğin yanından gece boyunca bükülmekten ağrıyan bacaklarımı açarım. Acelem vardır, hızla yürürüm. Sense orda beni beklersin sabırsızca. Kim bilir daha neler neler.</div><div>Hayat aheste akarken, biz yolları tüketiriz. Bak işte, istasyona geldik.</div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-16967566398940399962011-08-16T17:04:00.002+03:002011-08-16T17:26:29.242+03:00thank you mario but princess is in another castle<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy2klAS8rvxJr8U-aX_i5kQ5uftEVHPyjSxmEoiIQMY50kezkmo2z5g67oulolne2nlTC_gb8oHZaJ6B4jA7qn-OUwu6ChPZXdFz8-f9NPA2Vr2aaLKJy8oSCLfhwmsdWSBktXNVDe6E4/s1600/19127_500sq.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 330px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy2klAS8rvxJr8U-aX_i5kQ5uftEVHPyjSxmEoiIQMY50kezkmo2z5g67oulolne2nlTC_gb8oHZaJ6B4jA7qn-OUwu6ChPZXdFz8-f9NPA2Vr2aaLKJy8oSCLfhwmsdWSBktXNVDe6E4/s400/19127_500sq.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5641459858645194386" /></a>
<br />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-80997042666368901922011-06-07T22:35:00.005+03:002011-06-07T22:44:29.672+03:00lost<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgtPUZxM4OC61fz3C51VgH91Ju0HkQq9KraQuRSDFT_2G2RURMw2UbO9rJAaSD9EbAlc3qPvTJCK-1mxFc-R9a8MfQsKm9bDZGH88qC6NiBPr5oLsCUxqKXgN50l2uX6Rgn9OmvfWB8JQ/s1600/Lost+In+Translation+-+Bill+Murray+%2526+Scarlett+Johansson2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 208px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgtPUZxM4OC61fz3C51VgH91Ju0HkQq9KraQuRSDFT_2G2RURMw2UbO9rJAaSD9EbAlc3qPvTJCK-1mxFc-R9a8MfQsKm9bDZGH88qC6NiBPr5oLsCUxqKXgN50l2uX6Rgn9OmvfWB8JQ/s400/Lost+In+Translation+-+Bill+Murray+%2526+Scarlett+Johansson2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5615565725262142338" /></a><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(51, 51, 51); line-height: 18px; " ><div style="text-align: center; ">"let's never come here again because it would never be as much fun."</div></span>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-37340425179876174872011-06-01T00:51:00.005+03:002011-06-01T01:29:11.378+03:00Elindeki O "Eski"yi Usulca Yere Bırak ve Uzaklaş<div style="text-align: left;">Her seferinde kendimi onun profilinde bulmam rastlantı mı peki? Söyleyecek sözüm, dinleyecek seslerim olmadığında, kendimi, güvende olduğumu hissettiğim sahillere vurmak kadar doğal bir şey mi var? Alışkanlığın davetkar sıcak kumları... Her şey eskiye döner belki diye umut... Sorun da tam burada zaten, geçmiş diye bir şey yok. Yalnızca şimdi ve bir adım ötede gerçekleşmekte olan belirsiz bir gelecek var.</div><div><br /></div><div>Ölesiye aidiyetsizlik hissi... İnsanı saran, soluksuz bırakan, yavaş yavaş öldüren aidiyetsizlik... İnsan kendini, kendi derinliklerinde bulmalı. Ne kadar derindeyse, o kadar iyi. </div><div><br /></div><div>Dışarıdaki dünyayı çok fazla önemsiyoruz.</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_vZmCBoFk2btMUIa2MJuFWWiyQgQrnSc9ijN00IiwYgjP_u7krw3-f6mgqQH8V7FADC7zafGmvdP8Nv0AVy9EkpKaf5XviWqljDKvweHpj8ZEYZNw9LU217pUbQJzTxN3LJiLSAdmGho/s320/19632_500sq.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 312px; height: 320px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5613009495367224082" />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-85074527174438026062011-05-25T02:17:00.007+03:002011-05-25T02:58:37.408+03:00is there a problem officer?<div style="text-align: left;">Şöyle problemler var ki, hiç bir şey yazamıyorum. Yazmak konusunda asla iddialı olmadım ama severdim, dönem dönem çizmekten bile daha çok sevdim. Hatta şimdi dönüp bakıyorum da asıl patlamamı çizerek değil yazarak yapabilirdim, beynimin "kurgu" merkezinin iyi çalıştığını düşünüyorum. Senaryo yazarı olabilirdim. Belki hala olurum, "plancı" olarak daha mı iddialıyım sanki? (Vasatlığa övgü isimli kitaplar olsa keşki okuyup mutlu olsak)</div><div><br /><div><div>Yazamıyorum işte, çizemiyorum da. Beynim düşünmeye devam ediyo hala, o durmadı ama ellerim durdu. Sıkıcı durumlar bunlar. Seneler önce tasarladığım şeyler bile hayata geçmedi. (Bu bloğu açarken depresif döküntüleri kapının dışında bırakma kararı almıştım hatta çoğu kaydı zamanla sildim bu yüzden, ama sanki çok prensip sahibiymişim gibi oynamayalım şimdi.) Beceremedim işte. Yapıcam dediklerimi yapamadım. Büyük zaferlere hasret kaldım. Vasatlığa alıştım.</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div>Bu bloğu güncellemeyişimin sebebim de buydu, yazamıyorum işte, içimden hiç bişey gelmedi onca zaman. Sorun zaten blog değil, oturup kendi başıma bişeyler karalamayalı o kadar çok geçti ki. Sanki büyük uğraşlarım varmış gibi. </div><div><br /></div><div>Belki başlangıç olur bu saçmalamalar, ya da belki de çoktan içimde bişeyler ölmüştür kim bilir.</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd7IixeitfrGfROp9U88eBq1RKuj0kSlf2c8kl6UUPLROvs77j5XJsILsVfIWSZM3cjn0KdVYPBbvl_UJVw03aDV_v9W0CUe87rASGDbUPZhFduFtySosjwkW0OOLuonLb8d3Z5n-v5Ao/s400/043mini.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 400px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5610432319651511314" /></div></div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-89282298844499983222011-05-19T01:52:00.001+03:002011-05-19T01:57:26.717+03:00.ne farkeder ki..LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-43077787688370552402011-01-13T09:45:00.008+02:002011-01-13T10:20:56.146+02:00Dwight Schrute Mode On<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIcWQojIh4HkoRf0M2hjFJuX8LucmaHUbd8GXbl9AThDATuvieP45TM_T-NE_bZjBqU6IZWnsvaA-UQeRJdgkRfFddndJk7yZANvbJpDfzV8f8IssdOBruf4Ytofr-7p1NDJioPKxHRXY/s1600/schrute1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 356px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIcWQojIh4HkoRf0M2hjFJuX8LucmaHUbd8GXbl9AThDATuvieP45TM_T-NE_bZjBqU6IZWnsvaA-UQeRJdgkRfFddndJk7yZANvbJpDfzV8f8IssdOBruf4Ytofr-7p1NDJioPKxHRXY/s400/schrute1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5561582522083093442" /></a><div style="text-align: left;">Bedenimde bir açma kapama düğmesi olsun isterdim. Karakterler ve durumlar arasında hızlıca geçiş yapıp uyum sağlayabileceğim, her zaman ileriye gitmemi garanti edecek ufak bir düğme. İsterdim ki mesela Dwight gibi hırslı, çalışkan, patavatsız, odaklanmasını bilen, kendi kendini en iyi şekilde motive eden, acayip düzenli olayım. Hatta yalaka da olabilirim, dik başlılığın lüzumu yok artık. Final haftasında çok işime yarardı doğrusu.</div><div>Düğmeyi kapatınca da, pısırık, kendine güvensiz depresyonda bir adam ortaya çıkmasın isterim-awesome olsun, eğlenmesini bilen, sosyal zekası yüksek, aktif biri. </div><div><br /></div><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitdhHLWEXXUjEJzEfByWnZHFv4s1ERMsX2pin9AN5-L2fTDLOUCApTgYJ05GOpSuULe3vuvkUkZDggV-QIKd_YAjra7TTeRIfn-SVEQLBcrpnuG6Oc2yM5qYhVBGRLCQV1JmJ9YXRy_Dg/s320/Dwight_Schrute-logo-8164F6182D-seeklogo.com.gif" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5561581262702158466" style="display: block; margin-top: 0px; margin-right: auto; margin-bottom: 10px; margin-left: auto; text-align: center; cursor: pointer; width: 200px; height: 200px; " /></div><div>Ve gelelim Office. Uzun sayılabilecek bir aradan sonra 4.sezona başladım ve o günden beri yüzüm de gülmeye başladı. Hayatımın Frasier'dan sonraki ikinci dizisini buldum sonunda. </div><div><br /></div><div>Dwight, bir an önce dön aramıza, unut o Angela biçini artık. Depresyon sana yakışmıyo kesinlikle. Özlettin.</div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-42033875200888587282011-01-11T00:33:00.003+02:002011-01-11T12:19:58.397+02:00If you hear any noise<div style="text-align: center;"><br /></div>If you hear any noise it's just me and the boys<div><br /><div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXFEp_1J57HJeJn1gZhqw4RanJInknF4_tadPR0gHs9tdbxr3sdsTAq6UGfPmaMMB_U_vjmtLve9Lm8Z2mE-sLX7kNIKSLgPO48O9Gch2Uy_W92FUmbTLskEfBT8Pzo5J_j9D5HXDYD58/s320/IMG_0756.JPG" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5560689642272919970" /></div></div><div><br /></div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-71167983660406649162011-01-11T00:00:00.002+02:002011-06-01T01:30:21.550+03:0011.1.1124 yaşındaydı, tedirgindiLeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-35156281269777889662011-01-03T10:21:00.008+02:002011-01-03T11:20:21.072+02:00Pornoyla Barışmak<div style="text-align: left;">Porno düşkünü bir toplum olarak porno kültürümüzün olmaması ne kadar acı değil mi? Porno izlediğini alenen belli eden kişilerin bile aforoz edildiği bir toplumda yazmak, çizmek, oynamak ne kadar da zor.</div><div style="text-align: left;"><br /></div><div>Öyle çok seviyoruz ki yasak kelimesini, sorgulamıyoruz bile. Oysaki tabular yıkılmak için vardır. Baskı, tepkiyi getirir. Televizyonda amcasının tecavüzüne uğradığını söyleyen ufak kızları getirir.</div><div><br /></div><div>Her nereye gidiyoruz bilmiyorum ama, kapalı, anlayışsız, gerçek olandan ve insandan uzaklaşıyoruz. Cinselliğin insanoğlunun yaşamının tam merkezinde bir ihtiyaç olduğunu görmezden gelerek, onu bir hak, namus, belirli bir zümreye ait tanımlayarak, cinselliğin özgürlüğünü savunanları aşağılayarak sadece baskı toplumunu biraz daha pekiştiriyoruz. Üstelik de bunu yaparken en sevdiğimiz porno yıldızlarının sıralamasını yapabiliyoruz. Tabii ki hepsi de yabancı. Çünkü onlar yapabilir, onlar gayrimüslim. Cehennemde yanacaklar. Bizler tertemiz vicdanımızla cennette genç kızlarla birlikte olacağız.</div><div><br /></div><div>Sanat nedir saçmalamasına girmeyeceğim. Birden çok tanımı olan bir şeyin bir tanımı olmazmış. Sorguladığım nokta, sanatın cinsellikle ayrıştığı nokta. Sanat dediğimiz uğraş, bir bakıma hayatın gerçek ve gerçeküstü yansımalarının yorumlanışı. Gerçek ile tanımladığımız da öz be öz insan işte. Yiyen, sıçan, kusan, uyuyan, sevişen, aldatan, öldüren, kıskanan bedenler. Ahlak kaygısıyla bunlardan herhangi birinin dışarda tutulması toplumun kendi kendini tatmin etmesinden başka bir şey değil. Çünkü arka bahçemizde çocuklar öldürülüyor, kadınlar aşağılanıyor. Biz ise vicdanımızı aklıyoruz kara para gibi.</div><div><br /></div><div>Yakın gelecekte "Nüdist Toplumlarda Ahlak" gibi makaleleri tartışabilmek umuduyla. Pornoyla kalın.</div><div><br /></div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFLzydl-8kWgp9HMFzAynAtJQAXQASZjJbn5YHXgOoBdsTP6cEj32iP9Eye-_3HATqwtKxtjKYzocWyPtQ5vkHXpqb_daU50T6VhByfVfbPzOzzw_S6eXQJwIi61gK-GcOxbVWvGIwscY/s320/tumblr_lbyasrPGGV1qeif2co1_1280.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 270px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5557881595033854274" />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-56274182828130097452011-01-01T21:33:00.007+02:002011-01-03T11:19:03.092+02:00C #1<div style="text-align: center;"><br /></div>"...Niye koşuyorsun? Davete geç mi kaldınız? Her zaman geç kalanlar bulunur. Hindi dolması daha bitmemiştir. Bu gece insanların hindi yemesi gerekir. Bulamayanlar üzülür. Yılbaşı hindisi... Ooooo! Eğlenmek de zorunludur bu gece. Sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. Evlerde toplantılar vardır. Küçük bir toplantı demişti avukat. Göz kırpmıştı."Neydi o yılbaşı gecesi donattığımız masa. Şu Mehmet Bey ne şakacı adam. Kırdı geçirdi bizi. Ama karısı... Sorma kardeş." Küçük kumarlarınız vardır. On kuruşluk tombalalar. Şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının "Aman ayol, bu ne kötü şans böyle," sözüne karşılık kim bilir kaç erkek "Üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır," diyordur. Kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. Biliyorum sizi. Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. Büyüklerinden korkarsınız. Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?" Yanından geçen kadına döndü:<div>-Merhaba, dedi.</div><div>Der demez pişman oldu. Kadın durmuş ona bakıyordu.Sol elini cebinden çıkarıp kulağını kaşıdı. Kadın,</div><div>-Sizi tanımıyorum, dedi.</div><div>Buna verilecek karşılık belliydi: "Öyleyse tanışalım," deyip kadının koluna girmesi, "Ne soğuk. Sıcak bir yere girip bir şeyler içsek," demesi gerekiyordu. Kolaylıklardı bunlar. Kadın bunları bekliyordu ondan. Oysa,</div><div>-Ben de, dedi."</div><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi40DusIwehFKfJ79CpmwJVkxdH2q7OOmHEvgG56HcmxETZoFJxuWKCxmHMO6d-VQLibH_M6ZivV5xDLjgqXshidG5x7LdPvr4rfHNlyouajyBHNeb13OGwojUo2ZjYorYvw7a8rcQtIwE/s320/5846321e3wqs.jpg" style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 150px; height: 110px;" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5557309063420618002" />LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-1067690969913985432011-01-01T20:07:00.002+02:002011-01-01T20:12:35.436+02:001.1.11 Refresh The Page Please<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXPFWz08Aq4xarKNE9i-KJqrmUFBfxryldeEEmXsm_YKSvvNZhAkcJi6EpNPdl2-c1jbcVwRHnOaI-2yNI1LybuqJQWbEwhEa_Huj3omsAKLqkEafBKP6GZly5yV-kK2lafbHRfd_wR8o/s1600/tumblr_ldpaw3YmSc1qdzlpko1_500.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiXPFWz08Aq4xarKNE9i-KJqrmUFBfxryldeEEmXsm_YKSvvNZhAkcJi6EpNPdl2-c1jbcVwRHnOaI-2yNI1LybuqJQWbEwhEa_Huj3omsAKLqkEafBKP6GZly5yV-kK2lafbHRfd_wR8o/s320/tumblr_ldpaw3YmSc1qdzlpko1_500.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5557281950789319410" /></a>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-51637992994242311792010-12-30T12:32:00.004+02:002011-01-03T11:20:33.622+02:00..The Man Who Told Everything<div><br /></div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-25410230889806145242010-04-04T13:44:00.004+03:002011-01-03T11:20:45.492+02:00son derece kişiselZamanında 1 sene beklemişken, 4 değil 14 gün de bekleyebilirim. Ama 1 sene bekleyemem, çok fazla olur. Baş ağrısından ölürüm heralde o zaman.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq9DLuzcV-KSZwU-nNq_epWGAUpgjsQXPlc83qoIL6TN_4cmbVj6tXpzABqsKZts16m5p9JOOvvfnZES171Fc5WZpytekLF8s6olDSL5Cs6qFqmqOEVXcom5T96-xDEPXLpvzPdc0GsAc/s1600/musa.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 222px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq9DLuzcV-KSZwU-nNq_epWGAUpgjsQXPlc83qoIL6TN_4cmbVj6tXpzABqsKZts16m5p9JOOvvfnZES171Fc5WZpytekLF8s6olDSL5Cs6qFqmqOEVXcom5T96-xDEPXLpvzPdc0GsAc/s320/musa.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5456233073731136354" border="0" /></a>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6762093108174021960.post-85484782720797564662010-03-28T22:14:00.002+03:002011-01-03T11:20:59.161+02:002<div style="text-align: center;">Sadece ikimize değil<br />Bütün hayata üzgünüm<br />Fotoğraflarda<br />Bir gece hatırası<br /><br />Öylesine yalnızım ki<br />Sanki yokum<br />Eriyor eski ben<br />Ve yeni biri olamıyorum<br /><br />Keder sokulgan adımlarıyla<br />Gelip kıvrılıyor yüreğime<br />Hayat sakin<br />Şafakta evler gibi<br /><br />Sanki hiç bir şey olmadı<br />İkimiz yokuz sadece<br />Biz olan ikimiz yokuz<br />Deniz hep orada<br />Ve ağaçlar aynı düşlerinde<br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinzHhCJZthmLLDWhHWNkhAv9xq0GMZNBJgnqHoGpskc39TbeHugcFWD6Vm3qhHJkUu0p42eizy-yk46rr-c8SvWSboDxOqVESF0NMbLWqSCRlFQJ08vSkVp5OtnwXCqogi7crURPXhtQA/s1600/birfoto%C4%9Fraf.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 305px; height: 171px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinzHhCJZthmLLDWhHWNkhAv9xq0GMZNBJgnqHoGpskc39TbeHugcFWD6Vm3qhHJkUu0p42eizy-yk46rr-c8SvWSboDxOqVESF0NMbLWqSCRlFQJ08vSkVp5OtnwXCqogi7crURPXhtQA/s200/birfoto%C4%9Fraf.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5453765467370197938" border="0" /></a><br /><br />A.Behramoğlu<br /></div>LeChuck Le Beauhttp://www.blogger.com/profile/01954888854537493831noreply@blogger.com0