30 Aralık 2010 Perşembe

..

The Man Who Told Everything

4 Nisan 2010 Pazar

son derece kişisel

Zamanında 1 sene beklemişken, 4 değil 14 gün de bekleyebilirim. Ama 1 sene bekleyemem, çok fazla olur. Baş ağrısından ölürüm heralde o zaman.

28 Mart 2010 Pazar

2

Sadece ikimize değil
Bütün hayata üzgünüm
Fotoğraflarda
Bir gece hatırası

Öylesine yalnızım ki
Sanki yokum
Eriyor eski ben
Ve yeni biri olamıyorum

Keder sokulgan adımlarıyla
Gelip kıvrılıyor yüreğime
Hayat sakin
Şafakta evler gibi

Sanki hiç bir şey olmadı
İkimiz yokuz sadece
Biz olan ikimiz yokuz
Deniz hep orada
Ve ağaçlar aynı düşlerinde




A.Behramoğlu

25 Mart 2010 Perşembe

23 Mart 2010 Salı

14 Mart 2010 Pazar

Public Art

Peyzaj ve Sanat dersi için sunum hazırlarken çok güzel public art örneklerine denk geldim. Bazılarını paylaşmak istedim burada.

CLOUD GATE

Anish Kapoor isimli sanatçı tarafından yapılan bu eserde, sıvı civanın görünüşünden esinlenilmiş.
10*20*13m ebatlarındaki kütle aşağı yukarı 100 ton! ağırlığında bir canavar.
Yansıtıcı yüzeyi ile şehir silüetini sunan eser, lunaparklardaki aynalarla oyun yapan eğlenceleri anımsatıyor. Paslanmaz çelikten yapılmış. Bizim mahallede bir tane olsaydı keşki. Lakin tamamlanması 23 milyon $ tutmuş. Bu tutar da sadece bağışlarla karşılanmış.


DOUBLE TAKE

Double Take, Public Art Fund isimli 30yıldır New York'da kamuya açık alanlarda sergiler, projeler yapan yaratıcı bir oluşumun . Double Take'de şu sıralar Brooklyn MetroTech Center'da 6 artistin projelerini sergiledikleri isim. Sergi kendi ifadesiyle basit, sıradan ve rahat olanı aşmaya kararlı meraka, garipliğe ve gizemli olana övgü. Gerçekten ilginç şeyler var. Sergi 11 Kasım'da başlamış, 10 Eylülde bitecek, neredeyse 1 sene..

Bu Johannes VanDerBeek'in Pilgrim Ghost'u

Bu da "Lamppost" ,Matt Irie ve Dominick Talvacchio isimli iki sanatçı.

PUPPY


Puppy içi tahtadan ve çelikten, dışıysa binlerce çiçekten oluşmuş küçük bir köpek. 12,4 metre boyunda ve içinden üzerindeki çiçekleri sulaması için su kanalları geçiyor. Bu sevimli kuçu 1992 yılında bir sergi için Jeff Koons tarafından yaratılıyor ve o günden bugüne çeşitli yerleri dolaşmakta. Başından geçen en ilginç olaysa, 1997 yılında Bilbao'daki Guggenheim müzesinde segilenirken patlak veriyor. ETA üyeleri içlerini bombayla doldurdukları çiçek saksılarını kuçunun yanına koymaya çalışırken engelleniyorlar. Onların eylemlerini önleyen Basklı polis memuru Jose Maria Aguirre vurularak hayatını kaybediyor. Daha sonra da eserin durduğu meydana Aguirre'nin ismini veriyorlar. Ne kadar sevimli gözükse de geçmişine kan bulaşmış kuçunun, üzücü.

NEW YORK'UN ŞELALELERİ

New York'da köprülerin bacaklarına yapay şelaleler yapmışlar. Veri nays.

THE URBAN RIVER

Hollanda'nın Drachten kentinde bir zamanlar bir nehir akarmış. Sonra o bir sebeple kurumuş. Bugün nehrin üzerinden kocaman binalar yükseliyorlarmış. Ne yapsak da bu nehri yeniden canlandırsak demişler ve Henk Hofstra çıkagelmiş yardımlarına. "Yahu bundan kolay ne var, 2 kova boya verin bana" demiş. Yanına aldığı Emirdağlı 5 yağız delikanlının eline de birer fırça vermiş, ucuza kapatmış bu işi.


Proje için toplam 4000 litre boya harcanmış ve sadece 75.000 Euro'ya malolmuş. Nehrin ortasında da 8 metrelik harflerle " Water is Life yazmakta.

6 Mart 2010 Cumartesi

Meet The Bela

Birkaç ay önce bir çim kafam oldu. Bu zımbırtıları çok severdim eskiden, hala da sempati duyarım. Eve ilk geldiği gün çocuklar gibi şendim.

Herneyse, bu arkadaşın adı Bela. Kısa zamanda evin neşesi oldu.

Fakat göreceğiniz gibi ortada bir terslik var. Bela'nın saçları yok. Doğuştan kel ne yazıkki. Genetik olduğunu düşünüyorum. Musluk suyu, içme suyu, tatlı su, tuzlu su en son bioxin hepsini denedik. Bir türlü çıkmadı.

Dünyanın tek doğuştan kel çim kafasına sahibim ve onunla gurur duyuyorum :)

Grup Seks!?

Ayol bu yenil nesil de çok fena diyenlere gelsin!

8 Şubat 2010 Pazartesi

Neyimiz Normal ki?


Gerilim filmlerini severim. Diğer tüm film türleri içinde korku ile birlikte ayrı özen gösterilerek izlenmesi şart bir türdür. Atmosfer önemlidir. Esaretin Bedeli'ni aydınlıkta izleyebilirsiniz, ama bir gerilim filmi karanlığa aittir. Sessizlik önemlidir. Yanınızda sürekli konuşan bir adamla izlenmez.

Korktuğunu belli etmemek için espriler yapan uyuzlarla da izlenmez. Oturup paşa paşa filmin içine gireceksin. Ondan sonra film eğer kaliteliyse zaten sizi rahat bırakmaz.
Paranormal Activity'de bu özeni sonuna kadar hakediyor. Uzun bekleyişler, sessizliği bozan gümbürtüler, çarpan kapılar, psikopata bağlatan sahneler benimle ilgilen diye yalvarıyor. Pek çok sahnede pıstım kaldım koltuğumda. Emeği geçenleri tebrik etmek lazım.

Film ne olursa olsun karanlıkta uyumaya and içmiş bu iki şapşalın etrafında dönüyor.

Peki dört dörtlük bir film mi? Kesinlikle değil. Özellikle Micah seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım. Ne mal bir adamsın sen? Otur işte efendi gibi ne diye herşeyi kurcalıyorsun!

Paranormal Activity amacını izleyiciye çok net yansıtabilmesi sebebiyle benden yüksek not aldı. Peki anafikir ne mi? Yalnız yaşayan insanları korkudan altına sıçtırtmak! :)

2 Şubat 2010 Salı

Yarım Ekmek


Yıllar geçiyor, herşey değişiyor. Yine de zaman zaman bazı şeylerin değişmeden kalması çok güzel.

Aylar sonra ortaokul ve lise yıllarımın favori mekanlarından Taşan'a gittim bugün. Masası sandalyesi, çalışanları herşey aynıydı. Hatta televizyonda İsmail YK'sı bile vardı:) Son zamanlarda Pino ve Donas' da yaşadığım hayal kırıklıklarından sonra çok iyi oldu bu.

Bilmeyenler için, Ta-şan Döner kaliteli malzemeyi, uygun fiyata ve güler yüzle hizmet eden bir mekan. Porsiyonları doyurucu, dönerin içine süs olsun diye değil, hem göz hem mide doyursun diye garnitür eklendiği belli. Ben yemeği karışık sevenlerdenimdir. İçinde domates, marul, soğan, rus salatası, acısı oldu mu daha bi lezzetli olur benim için. Ama istemeyenler için kombinasyonlar yapmak mümkün tabiki.
Ama belki de en önemlisi ne zaman mekandan içeri girsem güler yüzle karşılanıyor olmam. Bu tabiki bana özel bir durum değil. Çalışanlar güleryüzlü, ilgili ve beceriklidirler. Sık sık eleman değişmez. Senelerdir giderim, yanlış sipariş geldiği ya da mühim bir sorun çıktığını hatırlamıyorum bile.

Favorimse ekmek arası ve bazlama. Yemeğin üstüne yazın bir de limonata içtiniz mi mis gibi olur. Yolunuz eğer Eskişehir'e düşerse, bence bi uğrayın. Reşadiye Cami'nin karşısında,Taşbaşı Çarşısının arka kapısının oralarda dükkanı var. Pazar günleri açık olmuyor ve bildiğim kadarıyla şubesi de yok. Tam bir yerel lezzet yani. Şiddetle tavsiye ediyorum.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Childish Dreams


Teslim miş 1000miş 500müş kesitmiş koyver gitsin. Ben sevmeye başladım bu fotoşopu.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Uykusuz, Hareketsiz ve Pis


Mardin s.ktin ebemi.Bit artık be!

23 Ocak 2010 Cumartesi

Yine O Koku..

Yılın bu zamanları bembeyaz karlar az çok kaplarken yerleri, hafif hafif mevsimsel aksırık-tıksırıklarla boğuşurken, inceden bir Commandos kokusu kaplar ortalığı.


Ortaokul yılları, 2000lerin başı herhalde. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor, yılbaşı yaklaşmakta, insanlar yeni yıl hediyeleri, ağaçları, süsleri bakıyor sokaklarda. Bense hastayım. Deli gibi burnum akıyor, öksürüyorum, ciğerlerim hırıltılı. Ve bütün gün oturduğum evde sadece Commandos oynuyorum. 2.bölümü zar zor geçebiliyorum. Sevinçliyim ama 3.bölüm zor. Burnumdaysa bir koku, muhtemelen hastalığın sebep olduğu kim bilir neyin kokusu. İğrenç mi iğrenç. İştah kaçırıcı, tahammül edilmez bir koku.

Şimdi, yılın bir zamanı, havaların soğuyup karın yağdığı, hafif burnumun akmaya başladığı zamanları, yine o dayanılmaz kokuyu duyuyorum. Commandos oynadığım günleri hatırlıyorum. "konsırıdıddan boss" diyen Tiny'i. Çocukluğumu, anılarımı.. yılbaşında alınan Batmobil oyuncağını.. tavşan pasta ve legoları..

Barney #1

"Barney: Dude, Lily gets you in real life, she has no business in your fantasies!"

18 Ocak 2010 Pazartesi

happy anniversary!


Bütün gece uğraştım ama yetiştiremedim yine de. Bir taraftan yaparken bir taraftan da öğreniyorum. Google'dan arat, Deviantart'dan arat, ne nasıl yapılır öğren, uygula. Bu kadar oldu. Bazı yerlerde klasik Uğur tarzı oldu da bittiye getirdim. Komik gözüktü, neyse.. Ama olcak bu iş olacak, kotarıcam bu boyama işini. Gittikçe daha güzel oluyor.
Gittikçe daha güzel olması dileğiyle..

13 Ocak 2010 Çarşamba

bickle #1


Second Life Ended

2010 neler getirdi bir bakalım. Can sıkıntısı, depresyon, hayattan soğuma, sanallaşma, yalnızlık vs vs.
Zorunlu haller dışında evden dışarı adımımı atmadan günlerdir Arcanum oynuyordum. Ancak hiç de şikayetçi değilim durumdan. Aman aman aman aman aman yok böyle bir oyun. İşte rpg bu! Ne varsa eskilerde var. Bu muhteşem oyun benim kitabımda Morrowind ve Fallout arasına adını yazdırmayı başardı. Bu gece sonlandırdım oyunu, her muhteşem oyun bittiğinde karnıma sıkı bir yumruk yemişken gülümsüyormuşum gibi olan duyguyu yaşattı bana. Bilmiyorum toplam oyun süresi kaç saat sürdü, ama bitmese daha günlerce oynayacaktım. O kocaman dünyada merak ettiğim çok fazla mekan vardı. Hemen bi daha bambaşka bir karakterle başlamamak için zor tutuyorum kendimi. Final haftasında hayati fonksiyonlarımı kapatıp Arcanum oynarsam geleceğim için pek parlak olmayacak. Ama çok iyiydi yav, of of.

işte bizim mütevazi tayfa

25inde teslimi yapsak da tatile girsek bir an evvel. Ben de Gothic 3'e başlasam, ya da Arcanum'u bi daha mı oynasam? İstiyorum! Virgil'e sövmek, Raven'la flörtleşmek, Sogg her pata küte dalışında helal olsun çığlıkları atmak istiyorum. Efsanevi Stillwater canavarının peşine düşmek, Tarant'da geceleri hırsızlık yapmak, kuzeyde sözü edilen bölgede ne varmış onu görmek istiyorum. Macera beni çağırıyor.

Remy Le Beau
Proud Member of Thieves Guild
Master of Lockpick, Prowling and Firearms

10 Ocak 2010 Pazar

23

23 yaşındaydı, tedirgindi

2 Ocak 2010 Cumartesi

Crak! Dergi'nin 4. Sayısı Piyasada


Crak! Dergi 4.sayısı hele şükür piyasaya çıktı. El emeği göz nuru, valla çok uğraştı(m)k.
İyice alışkanlık oldu ben de, İyi ki her seferinde pes etsem, baysam da, bi şekilde gaza gelip üşenmeden uğraşıyorum.

Buradan yüksek çözünürlüklü 18mblık Crak! Derginizi indirebilirsiniz.
http://uploaded.to/file/fei7od

İlerde eski sayıları da koyarım belki.

2010

ooo fuck. 1 yıl daha geçmiş.